TMMOB
Jeoloji Mühendisleri Odası

Oturum Konuları

1. 75. Yıl Özel Şükran Oturumu: Esen Arpat

Yürütücü Burhan Erdoğan

Esen Arpat 1937 yılında doğmuş, Ortaokul-Lise öğrenimini Saint Joseph Lisesinde görmüştür.

1961 yılında İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Jeoloji Bölümünden mezun olmuştur.

1961-1979 yılları arasında 2 yıl askerlik ve 3 yıl ABD Stanford Üniversitesinde Lisansüstü eğitimi dışında MTA Enstitüsü’nde 13 yıl görev yapmıştır. Bu süre içinde öncelikle saha jeoloğu olarak Türkiye’nin çok çeşitli yerlerinde çalışmıştır. Temel Araştırmalar Dairesi Başkanlığı ve Genel Müdür Teknik Yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur. Bu dönemde MTA Enstitüsüne proje tarzı çalışmayı getirerek, bilimsel problemlere çözümler bulunmasına katkı sağlamıştır. Kuzey Anadolu Fayını paleontologlar ve saha jeologları ile birlikte, ince kesit atölyesinden stereoskop ve mikroskoplara kadar donanımlı kamplarda çalışılmasını sağlamıştır. Hava fotoğraflarının MTA’da etkin bir şekilde jeolojik harita yapımında kullanılmasına öncülük etmiştir. Ali Esen Arpat, Doğu Anadolu Fayı güzergahını 1974 yılında hava fotoğrafları yardımıyla ortaya koymuş ve MİT profesörü Nafi Toksöz ile beraber Sivrice’de mikro deprem sismografları kurarak Doğu Anadolu Fayının sismik etkinliğini belirlemiştir. MTA Enstitüsünden 1979 yılında istifa ederek ayrıldıktan sonra özel sektörde şirket ortağı olarak yerbilimlerinde çalışmaya devam etmektedir.

1998 ile 2010 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi, Jeofizik Anabilim Dalında Deprem Jeolojisi ve Yerkabuğu Dinamiği konularında düzenli olarak ders vermiştir.

1973 yılından başlayarak 2013 yılına kadar Türkiye’nin deniz yetki alanları sınırlandırma çalışmalarına Yerbilim uzmanı olarak katılmıştır.

75. yıl özel şükran oturumuna bildirilerinizi bekliyoruz.


2. Bölgesel Jeoloji - Tektonik

Yürütücüler Erdin Bozkurt, Bora Rojay 

Türkiye’yi oluşturan kıta parçacıkları son 600 milyon senedir farklı okyanusların aktif ve pasif kıta kenarlarında yer almıştır. Halen devam eden levha hareketleri sonucunda çok farklı tipte ve yaşlardaki bu kayalar Anadolu’da geniş alanlarda mostra verir. Bu nedenle bölgesel jeoloji ve tektonik çalışmaları açısından Türkiye mükemmel bir saha sunar.  Bu bölgede ve yakın çevresinde gerçekleştirmiş olduğunuz veya halen devam eden jeoloji ve jeofizik çalışmalarınızın sonuçlarını “Bölgesel Jeoloji - Tektonik” oturumunda sunduğunuzu görmekten memnuniyet duyacağız. Oturumunun kapsamı geniş olup, saha temelli yürütülen her türlü stratigrafi, ofiyolit-melanj, paleomanyetizma, paleontoloji, yapısal, petroloji ve izotop çalışmalarına ve bunların diğer jeoloji disiplinlerde ki uygulamalarına açıktır. Oturumun ana amacı, Türkiye ve çevresinin jeolojik evriminin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacak çalışmaları ve araştırmacıları bir araya getiren bir tartışma platformu oluşturmaktır. Doktora ve yüksek lisans öğrencilerinin oturuma tebliğ ile katılmalarını özellikle teşvik ediyoruz.


3. Çevre Jeolojisi

Yürütücüler Alper Baba, Harun Aydın

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının (SAK; Gündem 2030) birçoğunun başarısı, jeolojinin çalışma konularından biri olan doğal kaynakların (su, toprak, maden, enerji, vb.) daha iyi yönetilmesini ve Dünya süreçlerinin anlaşılmasını (çevresel değişimler, jeolojik tehlikeler, vb.) gerektirmektedir. İnsan ve jeolojik ortam arasındaki etkileşimi inceleyen Çevre Jeolojisi, disiplinler arası bir yaklaşımla doğal ve insan kaynaklı çevresel sorunların belirlenmesine, giderilmesine ve önlenmesine katkı sağlayan Jeoloji’nin önemli bir dalıdır. Dünya da Çevre Jeolojisi alanında yürütülen çalışmalar hakkında bilgi paylaşımı sağlamak ve konunun önemi hususunda farkındalık yaratmak, karar vericiler ile yerbilimciler arasında bağlantı kurmak, yerbilimi topluluğunun SKA`na dahil olması ve bu hedeflere ulaşmasına yardımcı olmak amacıyla düzenlenen bu oturuma sözlü ya da poster sunumlarıyla yapacağınız katkılar son derece önemlidir. Çevre Jeolojisi oturumunda ele alınacak başlıca konular;

- Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve Jeoloji

- Toprak ve yeraltısuyu kirliliğinin kökeni, tespiti ve giderimine ilişkin yenilikçi yöntemler,

- Madencilik faaliyetlerin çevresel etkilerinin irdelenmesi ilişkin güncel ve yenilikçi yöntemler,

- Tehlikeli ve evsel atık deponi alanların yer seçiminde Çevre Jeolojisinin yeri ve yenilikçi uygulamalar,

- Doğal afetlere dair risk değerlendirme çalışmalar,

- Mühendislik yapılarının çevresel etkilerinin analizi,

- Çevresel ortamlarda kirletici taşınımı ve etkileyen süreçlerin belirlenmesi,

- Çevresel Etki Değerlendirmesinde jeolojik çalışmalar,

- Kümülatif Çevresel Etki Değerlendirmesi,

- Sera gazlarının jeolojik olarak tutulması,

- İklim değişikliğini etkileyen jeolojik süreçler,

- Değişen iklim ve hidrolojinin jeolojik sistemler üzerindeki etkileri.


4. Değerli ve Yarı Değerli Taşlar

Yürütücüler Meltem Gürbüz, Koray Sözeri, Çiğdem Lüle

11-15 Nisan 2022 tarihlerinde "Doğa Kaynaklı Afetler" ana teması ile düzenlenecek olan 74. Türkiye Jeoloji Kurultayında beşinci defa “Değerli ve Yarı Değerli Taşlar” oturumu gerçekleşecektir. İlk kez 70. Kurultay’da yer alan Değerli ve Yarı Değerli Taşlar oturumunda biri çağrılı olmak üzere 9 bildiri, 4 poster; 71. Kurultay da 9 bildiri, 1 poster; 72. Kurultay da 7 bildiri 3 poster ve 73. Kurultayda 13 bildiri ve 1 poster sunumu gerçekleşmiştir. 

İnsanoğlunun var olduğu her dönemde ilgisini çeken süstaşları 20. yüzyılın başından beri Avrupa ve Amerika’da, son 20 yıldır ise ülkemizde tanınır hale gelen Gemoloji disiplininin konusudur. Gemoloji, yerbilimlerinin ana kollarından biri olan mineralojinin bir alt disiplini olarak sınıflandırılabilir. Gemolojinin araştırma alanlarını; süstaşı olma niteliği taşıyan minerallerin ve organik malzemelerin oluşumu, doğada bulunuşu, madenciliği ve işlenmelerinin yani sıra; sentetik ve taklit süstaşı malzemelerinin doğallarından ayrılarak tanımlanması olarak sıralayabiliriz. Modern gemoloji araştırmaları, global süstaşı piyasasında rutin olarak uygulanan süstaşı kalite artırma işlemlerinin tanımlanması konusuna yoğunlaşır ve düzenli olarak mücevher piyasasını yayınlar aracılığıyla bilgilendirir.

74. Jeoloji Kurultayı “Değerli ve Yarı Değerli Taşlarlar” oturumunda yukarda saydığımız konulara ek olarak arkeogemolojik ve adli gemolojik araştırmalar, Türkiye’de değerli ve yarı değerli taş madenciliği, süstaşlarının kuyumculuk sektöründeki ve maden mevzuatındaki yeri, pazarlama, markalaşma ve etik sorunlar gibi konuları da ele almayı amaçlamaktadır. Ülkemizde sayıları giderek artan gemolog, süstaşı ve mücevher sektörü üyelerini bir araya getiren oturumumuza “Sözlü” bildiri ya da “Poster” sunarak yapacağınız katılım, kurultayımızın değerini ve önemini artıracaktır. 


5. Deniz, Göl ve Kıyı Jeolojisi: Denizlerde Jeolojik Tehlikeler ve Sürdürülebilir Mavi Ekonomi 

Yürütücüler Namık Çağatay, Heidrun Kopp, Demet Biltekin, Özden İleri

Denizlerde jeolojik tehlikelerin başlıcalarını; deprem, volkanizma, sualtı kütle akması (heyelan, türbidit akıntıları), tsunami, gaz ve  sıvı etkinliği ve çökel taşınım ve birikimi oluşturur. Bunların çoğunluğu doğası gereği zaman içerisinde oluşturken bazıları insan faaliyetleriyle tetiklenebilir. Bazı tehlikeler de biribirini tetikler şekilde kademeli gelişir. Özellikle deprem, heyelan ve tsunami gibi jeolojik tehlikeler nüfüs yoğunluğunun yüksek olduğu kıyı alanlarında can ve mal kaybına ve deniz içerisinde haberleşme kabloları, boru hatları gibi deniztabanı yapılarının tahribatına neden olmaktadır. Bu tehlikeleri oluşturacak aktif fay, volkan, duraysız yamaç, çamur volkanı ve diyapiri, gaz bacası, gaz-hidrat oluşumu gibi jeolojik yapıların önceden belirlenerek olası tehlikelerin kestirilmesi ve tedbirlerin alınması, afet zararlarının azaltılması ve  dolayısı ile sürdürülebilir bir ekonomi için önemlidir. 

Son yıllarda afet oluşturacak jeolojik öğelerin haritalanması ve izlenmesi için deniz tabanını ve altını görüntüleme, örnekleme, analiz, sürekli izleme ve modelleme yöntemlerini kapsayan teknolojiler geliştirilmiştir. Kıyı alanlarının çoğunluğunun jeolojik afet riski taşıdığı Türkiye gibi ülkelerde, bu teknolojilerin kullanımı ile yapılan yerbilimi araştırmaları afet zararlarının azaltılması ve ülkelerin sürdürülelebilir ekonomisi için büyük önem arzetmektedir. Bu oturumun amacı, denizlerde tehlike oluşturan jeolojik öğelerin haritalanması, izlenmesi, önceki olayların kayıtlarının araştırılması ve gelecekte  olabilecek afet zararlarının azaltılması ve yönetimi için önerilerin sunulacağı ve tartışılacağı bilimsel bir platform oluşturmaktır.


6. Doğa Kaynaklı Afetler Özel Oturumu

6a. Jeolojik/Hidrolojik Afetler

Yürütücüler Okan Tüysüz, Şükrü Ersoy, Fetullah Arık, Müge Akın, Akın Kürçer, Oktay Gökçe

Deprem, heyelan, sel, obruk ve benzeri doğa kaynaklı (jeolojik – hidrojeolojik) afetler; toplulukların tehdit altında olduğu, gerçekleşmesi durumunda yerel imkânlarla müdahalenin yetersiz ya da kısıtlı kaldığı, ulusal kaynakların seferber edilmesini gerektiren, önemli can ve mal kayıplarına yol açan olaylardır.

Tehlikenin gerçekleşmesi durumunda yanlış arazi kullanımı, kentsel ve kırsal planlama ve yapılaşmadaki çarpıklıklar, nüfusun tehlikeli alanlarda giderek daha fazla yoğunlaşması, mevzuat eksikliği ve / veya uygulamanın yetersizliği, hazırlıksız toplum ve hazırlıksız kurumlar, kaynakların uygun olmayan biçimde kullanımı, iklim değişikliği, ormanların ve biyoçeşitliliğin kaybı, artan içme ve sulama suyu talebi, erozyon, çölleşme gibi çevre tahribatları ve benzeri faktörlerle ortaya çıkan riskleri daha da artırmaktadır.

Ülkemiz başta depremler olmak üzere çeşitli jeolojik ve hidrojeolojik olaylara sıklıkla maruz kalmakta ve çoğu zaman risk azaltıcı önlemler alınmadığı için bu doğa olayları birer afete dönüşebilmektedir.

Afet yönetiminin tüm aşamalarında görev ve sorumlulukları olan yerbilimcileri, jeolojik ve hidrolojik doğal afetler ile ilgili konulara odaklanan bu özel oturuma katkıda bulunmaya davet ediyoruz.


6b. Meteorolojik Afetler

Yürütücüler Murat Ercanoğlu, Gülseren Dağdelenler, Kasım Koçak

Doğa kaynaklı afetlerin önemli bir bölümünü oluşturan meteorolojik afetler, meteorolojik koşulların doğrudan ya da dolaylı olarak neden olduğu şiddetli yağışlar, sel ve su baskınları, kuraklık, don, heyelan, çığ, yıldırım, orman yangınları, sıcak ve soğuk hava dalgaları gibi afet türlerini kapsamaktadır. Dünya’da ve Türkiye’deki farklı meteorolojik şartlara ve değişimlere koşut olarak, jeolojik ve coğrafi özellikler de dikkate alındığında, meteorolojik afetler sıklıkla meydana gelmekte ve önemli can ve mal kayıplarına yol açabilmektedir. Diğer taraftan, olumsuz etkileri gün geçtikçe daha fazla hissedilen iklim değişimi ve küresel ısınmanın, meteorolojik karakterli doğal afetlerin sıklığının ve şiddetinin daha da artmasına neden olacağı beklenmektedir. Böylece, 74. Türkiye Jeoloji Kurultayı’ndaki Meteorolojik Afetler ile ilgili oturuma yapacağınız bilimsel katkılar, konuyla ilgili güncel eğilimlerin, yeni teknolojilerin ve analiz tekniklerinin ortaya konulmasını sağlayacaktır. Bu amaç doğrultusunda vereceğiniz destek ve katkılarınız için teşekkür ederiz.


6c. Ormanlar, Ormansızlaşma ve Afetler

Yürütücüler Ünal Akkemik, Erdoğan Atmış, Hüsrev Özkara

Akdeniz Havzasında, orman yangınları kaçınılmaz bir olay olup her yıl binlerce hektar orman alanı zarar görmektedir. İstatistik verilere göre 10 yangından 9’unun nedeni insandır. Artan nüfus, ormanlar üzerindeki insan baskısı, küresel iklim değişikliğine bağlı olarak nemin düşmesi ve sıcaklığın artması, ormancılık politikaları ve mevzuattaki sorunlar, orman yangınlarını artıran ana nedenler olup her geçen yıl yangın başına yanan alan miktarı artmaktadır. 2021 yılı Temmuz-Ağustos aylarındaki yanan alan miktarı ise tüm istatistikleri aşarak afet boyutunda ulaşmış ve yaklaşık 130 bin hektarı orman olmak üzere toplamda 160 bin hektar alan yanmıştır. Ormansızlaşma ve ormanlar üzerindeki baskıların arttığı günümüzde seller ve orman yangınları artık afet boyutlarına gelmiştir. O nedenle afetler kapsamında; ormanlar, ormansızlaşma ve afetler konusunun ele alınması ve konunun her boyutuyla tartışılarak bilim insanları ve meslek odaları ile ilgili sivil toplum örgütleri tarafından yol haritalarının oluşturulması gereklidir.


6d. Biyolojik Afetler

Yürütücüler Erol Sarı, Selma Metintaş, Muharrem Balcı, Bahadır Tercan

Biyolojik afetler, canlı organizmaların veya onların ürünlerinin sebep olduğu hastalık veya toksinlerinin insan, hayvan ve bitki yaşamında geniş düzeyde hastalık, engellilik veya ölümü ile sonuçlanan senaryolarını ele almaktadır. Bu tür afetler, var olan, yeni ortaya çıkan veya tekrar ortaya çıkan bulaşıcı hastalıkların epidemi veya pandemi düzeyinde doğal formda veya hastalığa sebep olan ajanların kasıtlı kullanımı sonucu insan kaynaklı formda gerçekleşmektedir. Biyolojik afetler coğrafik olarak bölgesel veya küresel ölçekte yaşanabilen, doğrudan ya da dolaylı olarak bir veya daha fazla canlı topluluğunu etkileyebilen doğal afetlerdendir.

Marmara Denizi’nde geçtiğimiz aylarda yaşanan, gerek etki süresi ve gerekse de kapladığı alan bakımından doğal afete dönüşen müsilaj olayı ve bütün dünyayı etkileyen COVİD 19 salgını bu perspektiften ele alınması gereken önemli güncel biyolojik afetlerdendir. 

74. Türkiye jeoloji Kurultayı biyolojik afetler oturumunda, Türkiye’de ve Dünya’da meydana gelen biyolojik afetler ve biyolojik afet yönetimi konusunda verilerin sunulması ve sonuçlarının tartışılması için siz değerli araştırmacıları oturumumuza davet ediyoruz.


6e. Kozmik Afetler

Yürütücüler Yıldırım Güngör, Alper Şengül

Dünya oluşumundan itibaren Kozmik saldırılara maruz kalmıştır. Bu saldırıların çoğunda dünya büyük tahribata uğramış ve canlı türlerinin büyük bir kısmı yok olmuştur. Dünyadan uzaya bakıldığında her şey yolundaymış gibi gözükür. Oysa evren son derece tehlikeli bir yerdir.Dünyayı etkileyecek bir süper nova patlaması, gama ışımaları, dünyanın manyetik alanının etkisini yitirmesi veya bir asteroid çarpması dünya üzerindeki yaşamın tamamının veya büyük bir kısmının yol olmasına neden olabilir.  Dünya`ya her gün 20 ila 40 ton arasında  meteorik malzeme çarpıyor.  Ancak bunlar atmosfer tarafından önleniyor ve dünyaya toz veya kum tanecikleri şeklinde iniyor. Ancak,  büyük boyutlarda bir asteroidin Dünya’ya çarpması büyük yıkımlara neden olabilir.  Sibirya’da 1908 yılında meydana gelen asteroid çarpması ortaya birkaç megatonluk bir enerji çıkardı ve yaklaşık 250 kilometre karelik bir ormanı yok etti. Böyle bir çarpışmanın büyük bir şehirde gerçekleşmesi halinde çok büyük can kayıpları yaşanabilir. Afetlerle mücadelede sadece dünya içi değil dünya dışı tehlikeleri de dikkate almamız gerekir. Bu nedenle Risk Yönetimi çalışmalarına Kozmik afet riskleri de eklenmelidir.  Siz değerli bilim insanlarının bu konudaki katkılarını bekliyoruz.


6f. Afet Yönetimi (Zarar azaltma, hazırlık, müdahale ve iyileştirme)

Yürütücüler Süleyman Pampal, Muammer Tün, Bahattin Murat Demir, Hasan Gürhan İlgen

Afet öncesi, sırası ve sonrasında yapılması gereken bilimsel, teknik, idari ve yasal çalışmaları belirleyen ve uygulamaya aktaran, bir olayla karşılaşıldığında etkili bir uygulama yapabilmeyi sağlayan ve her olaydan elde edilen derslerin ışığında mevcut sistemi geliştiren çok yönlü ve çok disiplinli çalışmaların tümü afet yönetimi  diye tanımlanmaktadır. Yerbilimlerine başta zarar azaltma çalışmaları olmak üzere afet yönetiminin bütün aşamalarında önemli görevler düşmektedir. Bu oturumda kapsamlı bir afet yönetiminin her aşamasında çeşitli derecelerde sorumlulukları bulunan yerbilimlerinin afet öncesi, sırası ve sonrasında yapmış olduğu çalışmaların örnekleriyle anlatılması yer bilimlerinin afet yönetimine katkılarının irdelenmesi ve tartışılması amaçlanmıştır.


6g. İklim ve İklim Değişikliği

Yürütücüler Nehir Varol, Koray K. Yılmaz

Günümüzde insanlığın karşılaştığı en büyük zorluklardan birisi olarak kabul edilen iklim değişikliği hem toplumları hem de doğayı daha kırılgan hale getirmektedir. Özellikle ülkemizin içinde bulunduğu Akdeniz Bölgesi, dünyada iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgeler arasındadır. Artan nüfus ile birlikte enerji ve gıda ihtiyacının artması ile ülkemizde iklim değişikliği etkilerinin daha da fazla hissedileceği tahmin edilmektedir. İklim değişikliği etkileri sıcaklıkların artması, buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, kuraklık, sel ve taşkınlar, su kıtlığı, orman yangınları, hortum gibi doğa kaynaklı olayların, sanayileşme ve nüfus yoğunluğu ve yapılaşma nedeniyle bir afete dönüşme riskini de artırmaktadır. Dolayısıyla iklim değişikliğinin geçmişte yaşanan ve/veya gelecekte gerçekleşmesi beklenen doğa kaynaklı afetlere olan etkilerinin daha iyi anlaşılması toplumların bu afetlere karşı hazır ve dirençli hale gelebilmek amacıyla uyum çalışmalarının geliştirilmesi için önem kazanmaktadır.

Bu oturum kapsamında, iklim değişikliğinin; doğa kaynaklı afetlere (çığ/ani sel/sel/taşkın/kuraklık/yangın/heyelan vb.), yeraltı su seviyesi düşümleri/yer çökmesi, deniz seviyesi değişimleri/tuzlu su girişimi ve erozyon gibi süreçlere etkileri ile  sucul sistemlere ve ekolojiye (göl, bataklık, sulak alan vb.) etkilerinin araştırılması, su kullanımı (içme-kullanma/tarımsal/sanayi/enerji sektörleri),  yeşil su/gri su/su ayakizi, iklim değişiklikleri etkilerine karşı doğal çözümler ve risk azaltma çalışmaları, iklim krizine karşı dirençli şehirler ve toplum, yeşil/yenilenebilir enerji, karbon yakalama/depolama gibi konuları kapsayan çalışmalar değerlendirilecek ve tartışılacaktır.


7. Doğal Yapı Taşları

Yürütücüler Atiye Tuğrul, Bahadır Yavuz, Luis Lopes, Murat Yılmaz

Ülkemizin madencilik sektörünün lokomotifi olan ve ihracatta ilk sırayı alan doğal taşlar ile agregaların öneminin ön plana çıkarılması, bu alanda yapılan ve yapılması planlanan bilimsel araştırmaların sayısının çoğalmasıyla mümkün olabilecektir. Bu bağlamda, ülkemizde bulunan potansiyel rezervlerin araştırılması, verimli olarak üretilmesi ve değerlendirilmesi önem arz etmektedir.

Bu oturumda, Jeoloji Mühendisleri için ayrı bir öneme sahip olan doğal yapı taşları ile agregalar üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar sunulacak olup, aşağıdaki konulara yer verilecektir.

- Doğal Yapı Taşları

- Agregalar (Beton, asfalt, balast, dolgu agregaları vb.)

- Boyutlandırılmış Taşlar ve üretim verimliliklerini etkileyen jeolojik parametreler (Kireçtaşı, Mermer, Traverten & Oniks, Granit vb. sert taşlar, parke-bordür taşları, dekoratif taşlar vs.)

- Taş ocaklarındaki artıkların değerlendirilmesi

- Mühendislik yapıları ile arkeolojik & tarihi yapılarda kullanılan doğal taşlarda karşılaşılan sorunlar ve çözüm yöntemleri

Doğal Yapı Taşları konusunda çalışan araştırmacıları, mühendisleri, firma temsilcilerini, karar vericileri ve öğrencileri aynı platformda buluşturarak, bilimsel ve teknik anlamda daha yaygın ve yararlı bir iletişim ve iş birliği sağlanacağını umuyor, sizleri 74. Türkiye Jeoloji Kurultayı’nda birlikte olmaya davet ediyoruz.


8. Endüstriyel Hammaddeler ve Nadir Toprak Elementleri

Yürütücüler Demet Kıran Yıldırım, Haşim Ağrılı

Doğal kaynakların insan ve toplum yaşamında vazgeçilmez bir yeri vardır. Yaşamı fonksiyonel hale getiren araç ve gereçlerin tamamına yakını doğal kaynaklardan, özellikle de madenlerden sağlanmaktadır. Endüstriyel Hammaddeler, kayaçlar içerisinde görülebildiği gibi  doğrudan yerkabuğunda mineraller olarak da bulunabilmektedir.

Birçok önemli alanda, kullandığımız araç ve gereçte doğrudan veya dolaylı olarak endüstriyel minerallere gereksinim  duyarız. Çimento, seramik, cam, refrakter, kimya sanayileri, yapı taşları ve gereçleri başta olmak üzere; dolgu gereçleri, doğal boyalar, süzücüler, yalıtıcılar, aşındırıcılar, değerli taşlar, süs taşları, sondaj çamurları, ergiticiler, soğurucular, gübre, elektronik ve optik endüstirisinin önemli girdisi endüstriyel minerallerdir.

Ülkemiz bulunduğu jeolojik kuşak itibariyle mineral çeşitliliği bakımından dünyanın zengin ülkeleri arasındadır.  Türkiye’de 70’in üzerinde mineralin üretimi yapılmaktadır. Türkiye özellikle bor, halit, sodyum sülfat, manyezit, feldspat, kuvarsit-kuvars kumu, kaolen, boksit oluşumları açısından önemlidir. Bu hammaddelere bağlı olarak cam, seramik, refrakter, deterjan sanayide gelişmiştir ve hammadde gereksiniminin büyük kısmı yurt içinden karşılanmaktadır.

Gelişen teknoloji ile birlikte yeni ve değişik özelliklere sahip hammaddelere karşı ilgi duyulmaktadır. Nadir metallerin günümüzde  ısıya, korozyona ve aside dayanıklılık kazandırma yönünden alaşım elementi olarak malzeme endüstrisinde kullanılması ve iletkenlik özelliği dolayısıyla elektrik ve elektronik endüstrisinde kullanımı önemli bir yer tutmaktadır. İleri teknoloji malzemelere olan gereksinim sözkonusu metallerin üretimini önemli ölçüde arttırmaktadır. İleri teknoloji ürünlerin yapımında kullanılan lityum, Nadir Yer Elementleri, rutil, ilmenit gibi hammadde oluşumları bilinmekte ve arama-araştırma çalışmaları devam etmektedir. 

Ülkemiz ileri teknoloji hammaddeleri olan metalleri içeren cevherler açısından da önemli bir potansiyel arz etmektedir.


9. Geleceğin Yerbilimcileri

Yürütücüler Bora Uzel, Ulaş Avşar, Şükran Açıkel, Laura Gregory

Bilindiği üzere yerbilimleri çok geniş bir yelpazeye dağılmış durumda olup, birçok lisans öğrencimiz bu yelpaze içinde oldukça farklı konularda henüz lisans öğrencilikleri devam ederken projelerde çalışmakta, farklı ilgi alanlarında kendilerini geliştirmektedir. Geleceğin yerbilimcilerini, bu çalışmalarını yerbilimleri camiası ile paylaşmak üzere 74. Türkiye Jeoloji Kurultayı’na davet etmekten mutluluk duyuyoruz.

“Geleceğin Yerbilimcileri Oturumu” ile, öğrencilerimiz lisans eğitimleri sırasında yaptıkları çalışmaları yerbilimleri camiasına sunma imkani bulacak, katılımcıların mesleki tecrübeleri ile oturuma yapacakları katkılardan faydalanabilecek ve meslektaşları ile tanışma fırsatı yakalayabileceklerdir. Oturum yürütücüleri olarak, hem genç meslektaşlarımızı, hem de genç meslektaşlarımızın çalışmalarına bilgi ve tecrübeleriyle katkı koymak adına tüm yerbilimcileri “Geleceğin Yerbilimcileri Oturumu”nda aramızda görmek bizleri onurlandıracaktır. 

Bildirilerin, öğrenci ve danışman ismiyle sunulması gerekmektedir. Öğrenciler üzerinde çalıştıkları özgün projelerini/araştırmalarını, kurultay sayfasında belirtilen kurallara uygun olarak (http://www.jmo.org.tr/etkinlikler/kurultay/) sözlü ya da poster olarak sunabilirler.


10. Gezegen Jeolojisi

Yürütücüler Nurgül Balcı, Ersin Göğüş, Namık Aysal

Gezegen Jeolojisi oturumu, Yerküre’nin de yer aldığı Güneş Sistemindeki özellikle kayaç gezegenlerin tecrübe ettiği farklı jeolojik süreçler (volkanik, tektonik veya volkano-tektonik yapıların gelişimi) ile bu süreçlerin etkilediği diğer olayların (örn., atmosferik bileşimler) anlaşılmasına yönelik gözlemsel, deneysel ve teorik çalışmaları kapsamaktadır. Kayaç gezegenlerin deneyimlediği jeolojik süreçlerin anlaşılması, Güneş Sistemi’nin oluşumunu daha iyi anlamamıza olanak sağlayacağı gibi öte gezegenlerin yapılarının anlaşılmasına da önemli katkı koyacaktır. Bu yüzyılın ikonik uzay araştırmalarına şahit olduğumuz bu dönemde, Mars’tan toplanacak kayaç örneklerinin Yerküre’ye ulaşması ile başlayacak bilimsel çalışmaların temelinde yer alacak olan jeoloji, gezegenin gelişim süreçleri ile yaşam izlerinin anlaşılması için anahtar niteliği taşımaktadır. Bu oturum, gezegen jeolojisi ve bu süreçlerle ilişkili tüm disiplinlerdeki (örn., kozmokimya, jeomikro-biyoloji ve uzaktan algılama, asteroit, meteorit jeokimyası) bilim insanlarını bir araya getirmeyi amaçlamaktadır. Bu kapsamda, Yerküre, Güneş Sistemi nesneleri ve öte gezegen jeolojisi üzerine yapılan teorik modelleri, laboratuvar deneylerini, arazi ve uzaktan algılama çalışmalarını paylaşmak ve tartışmak için bu oturuma davet ediyoruz.


11. Hidrojeoloji ve Su Kaynakları Yönetimi

Yürütücüler Mehmet Ekmekçi, İrfan Yolcubal, Arzu Fırat Ersoy

Su, dünyadaki tüm yaşam için önemli bir doğal kaynaktır. Uygarlıklar suya bağlı olarak var olmuş, su kıtlığıyla çökmüşlerdir. Her alanda hızlı değişimlerin yaşandığı çağımızda, nüfus artışıyla birlikte nüfus hareketliliği, hidrolojik çevrimde doğal ve/veya insan kaynaklı olarak yaşanan değişiklikler ve iklim değişikliğinin yeraltı ve yerüstü su kaynakları üzerindeki baskısı da artmaktadır. Bu değişimlerin en önemlisi belki de, ihtiyaç duyulan yerde, gereken miktarda ve kalitede suya erişime ilişkin çekilecek zorluklar olacaktır. Daha bugünden dünyada yaklaşık 800 milyon kişi güvenilir içme suyu kaynaklarından yoksundur. 2.5 milyardan fazla insan ise temel sanitasyon ihtiyacını karşılayamamaktadır. Yılda yaklaşık 1.6 milyon kişi kötü sanitasyon ve hijyen nedeniyle yaşamını yitirmektedir. Dünya nüfusunun 2050 yılı içinde 9.6 milyara ulaşacağı öngörülmekte olup, içme ve sanitasyon için gerekli olan su kaynakları üzerindeki baskılar daha da artacaktır. Su Kaynakları son 40 yıldır ekonomik bir meta ve stratejik bir doğal kaynak olarak değerlendirilmektedir. Bu durum su hizmetleri yönetimini zorlamakta ve iklim değişimi etkisi ile birlikte sınır aşan su havzalarında kıyıdaş ülkeler arasındaki gerilimi arttırmaktadır.

Bu nedenle,  hem ulusal hem de uluslararası arası boyutta su politikalarının doğru belirlenmesi ve bu konuda çalışmaların yapılması önem taşımaktadır. Bu oturumda, hidrojeoloji, su kaynaklarının yönetimi, su politikaları, suyu etkileyen doğal ve insan kaynaklı kirleticiler ile ilgili konular tartışılacaktır. Su ile ilgili araştırmaları ve çalışmaları olan tüm bilim insanları ve mühendisleri bu özel oturuma özet göndermelerini teşvik ediyoruz.


12. Jeodinamik

Yürütücüler Oğuz Göğüş, Hans Thybo

Yerbilimlerinin önemli ve güncel araştırma konularından olan jeodinamik ve beraberindeki sayısal modelleme konuları özellikle taşküre ve manto ilişkisinin yakından incelendiği, farklı fiziksel davranış (dinamik ve kinematik) ve ölçekteki levha deformasyonlarını ve bunların nasıl geliştiğini anlamaya çalışmaktadır. Bu yılki TJK (jeoloji kurultayı)’ndaki Jeodinamik oturumunda yitim zonları (okyanusal ve/veya kıtasal), manto sorgucu, litosfer ayrımlanması, akması (delaminasyon, dripping), konveksiyon süreçleri altında durasızlaşma, riftleşme, kıtasal çarpışma, ofiyolit bindirmesi, kıvrım-bindirme kuşaklarının gelişimine dair araştırmalara yer verilecektir. Bu araştırmalarda yerbilimlerindeki çok disiplinli gözlemsel verilerle model sonuçları karşılaştırılarak bölgesel ve büyük ölçekli topoğrafya, (havza ve dağ oluşumları) magmatizma, metamorfizma, anizotropi, depremsellik gibi süreçlerin nasıl geliştiği tartışılacaktır.


13. Jeofizik Yöntemler ve Jeolojik Uygulamaları

Yürütücüler Hülya Kurt, Emin Ulugergerli

Çok disiplinli yaklaşımlar düşünülerek, karmaşık jeolojik problemleri çözmek için aşağıda sıraladığımız ancak bunlarla da sınırlı olmayan konu başlıklarına tüm yerbilimcilerin katkılarını koymaya davet ediyoruz. Temel konularımız sismoloji, sismik, potansiyel alanlar, elektrik ve elektromanyetik yöntemler. Ek olarak  analog ve sayısal modelleme çalışmaları ile aygıtsal tasarımlarda son gelişmeleri içeren çalışmalarınızı sunmaya da davet ediyoruz.


14. Jeolojide Jeodezi Uygulamaları

Yürütücü Bahadır Aktuğ

Uzay tabanlı mutlak ve göreli ve konumlama sistemlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte yerkabuğu deformasyonun jeodezik olarak izlenmesi yer bilimleri çalışmalarının vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Yerin konum, şekil ve gravite alanının ölçüler yardımıyla belirlenmesi bilimi olan jeodezi, levha hareketleri, levha için deformasyonların belirlenmesi, fay boyunca kayma hızlarının belirlenmesi, büyük depremler sonrasında fay geometrisi ve kayma değerlerinin çözülmesi, atmosferik su buharı ve toplam elektron içeriği değişimlerinin belirlenmesi de dahil yer bilimlerinde geniş bir uygulama yelpazesinde kullanılmaktadır. Temel yer bilimleri araştırmaları dışında, jeodezi, konumlama için en doğru, mühendislik yapılarının şekilde izlenmesi için ise en hassas yöntemleri sağlamaktadır. Tüm araştırmacıları, herhangi bir jeodezik yöntem (GNSS, InSAR, deformasyon izlenmesi vb.) içeren değerleri araştırmaları ile katkı vermeye davet ediyoruz.


15. Jeomorfoloji ve Morfotektonik

Yürütücüler Cengiz Yıldırım, Tolga Görüm, Taylan Sancar

Bu sene 11-15 Nisan 2022 tarihleri arasında Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü Kültür Merkezinde düzenlenecek olan 74. Türkiye Jeoloji Kurultayı`nın Jeomorfoloji ve Morfotektonik Oturumunda sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyacağız. 

İçinde bulunduğumuz ortamı oluşturan yerşekilleri jeolojik süreçler ile yüzey süreçlerinin karşılıklı etkileşiminin bir sonucu olarak karşımıza çıkar. Özellikle tektonik süreçler dediğimiz süreçler ile yüzey süreçlerinin karşılıklı etkileşimi sonucu oluşan karakteristik yerşekilleri bizlere tektonik deformasyonların mekanizmasını, desenini, geçmişini ve hızını tahmin etme imkânı vermektedir. Bir levha sınırı ülkesi olarak yurdumuz bu tür etkileşimlerin en güzel örneklerinin görüldüğü alanlardan biridir. Kuzey Anadolu Dağları, İç Anadolu Platosu, Toroslar, Batı Anadolu, Doğu Anadolu ve Kuzey Anadolu Fayı ile Doğu Anadolu Faylarının olukları başlıca morfotektonik bölgelerimizdir. 

Buralardaki tektonik jeomorfoloji çalışmaları ile orojenik plato ya da dağ kuşakları gibi geniş ölçekli yerşekilleri ve süreçlerle ilgili çıkarımlar yapılacağı gibi dağ cephelerini sınırlayan tekil fayların göreceli aktivite değerlendirmelerini yapmak mümkündür. Günümüzde erişimi oldukça kolaylaşan yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri ve sayısal yükseklik modelleri ve morfotektonik analiz kodları kullanılarak deformasyonun dağılışının, deseninin ortaya konması ya da jeokronolojik yöntemleri ile deforme olmuş yerşekillerinin yaşlandırılması bizlere deformasyonun geçmişinin ve hızını belirlemeye yönelik çok önemli katkılar sunmaktadır. Bu oturumda gerek ülkemiz gerekse yurtdışında bölgesel ya da tekil yapılar üzerindeki deformasyonlarının mekanizmasını, desenini ya da geçmişini ve hızını anlamaya yönelik çalışmaların ön veya tam sonuçlarını sunacak tüm bilim insanlarını davet etmek istiyoruz. 


16. Jeotermal Enerji

Yürütücüler Hüseyin Karakuş, İbrahim Akkuş, Füsun Tut Haklıdır

Ülkeler için yaşamsal bir kaynak veya varlığa sahip olmak, tarih boyunca her zaman önemli olmuştur. Bu kaynakları iyi koruyarak, doğru şekilde kullanan ülkeler,  yarattıkları artı değerlerle ülkelerinin gelişmesine ve zenginleşmesine olanak sağlamışlardır. Bu bakımdan yenilenebilir enerji kullanımının gün geçtikçe arttığı ve 2050 Avrupa Yeşil Mutabakatıyla da desteklendiği koşullarda jeotermal enerji, ülkemiz için farklı uygulamaları, sürdürülebilir ve güvenli bir kaynak olması özellikleriyle enerji arzında önemli alternatif bir enerji kaynağıdır. 

MTA Genel Müdürlüğü’nün 1960 yılında başlattığı ve tüm süreçte etkin olduğu jeotermal kaynak arama çalışmalarında 1970-1980 yılları arası, yüksek sıcaklıklı sahaların keşfedildiği dönemdir. Aynı zamanda bu dönem, daha sonraki yıllarda yapılan araştırmalara ivme kazandırmanın itici gücüdür. Ülkemizde ilk jeotermal santralimizin devreye alınması ve ilk jeotermal konut ısıtmacılığı uygulamaları 1980`li yıllarda gerçekleşmiştir. Araştırmaların önemli bir boyut kazandığı 1990 lı yıllar ise, potansiyel değerleri yüksek jeotermal kaynaklara yönelik özel teşebbüs ve belediyelerin, enerji üretimi ve ısıtma uygulaması yatırımlarının yaygınlaştığı dönem olup süreçte bir dönüm noktasıdır. Ülkemiz, jeolojik zenginliğimiz ve öz varlığımız olan jeotermal kaynakların elektrik üretimi, merkezi ısıtma, termal kullanım ve sera uygulamalarında, 2021 yılı itibariyle 1.663 MWe’lık jeotermal kurulu gücümüz ve yaklaşık 373.000 konut eşdeğerindeki 3828 MWt’lık doğrudan kullanıma yönelik ısıtma kapasitemizle dünyada ilk sıralardadır. Jeotermal enerjinin doğrudan ve dolaylı kullanımına yönelik alanlarda kapasite arttırma çalışmaları halen sürdürülmektedir. Böylesi bir süreçte Türkiye Jeoloji Kurultayı, jeotermal enerji ile ilgili araştırmaların, gelişmekte olan teknolojik bilgiler ve yeni yaklaşımların paylaşılacağı, jeotermal sektöründe yaşanan sorunların tartışılacağı, yenilikçi çözüm önerilerinin sunulacağı bir ortamdır.  Bu bağlamda, değerli bilim insanlarını, araştırmacıları, ilgili kurum ve kuruluşları, üniversiteleri, yerel yönetimleri, meslek odalarını, özel sektör temsilcilerini bir araya getirmeyi hedefleyen jeotermal enerji oturumumuzda;

- Jeotermal kaynağa ilişkin süreçler

- Teknolojik gelişmelerle birlikte yapay zeka gibi yenilikçi bakış açılarının kullanımın geliştirilmesi

- Jeotermal ısı pompası teknolojileri, yer altında ısı depolama sistemleri

- Jeotermal kaynak kullanımı ve yönetimi 

- Jeotermal enerji - çevre

- Enerji stratejisinde jeotermal kaynaklar

- Jeotermalde eğitim 

- Kurumsal, idari yapılanma, teknik ve hukuki sorunlar

- Jeotermal yatırımlarda tasarım, proje yönetimi ve finansmanı

- Yerel yönetimlerde jeotermal enerjinin kullanımına ilişkin uygulama, yaklaşımların paylaşıldığı ve önerilerin değerlendirildiği konularda çalışan tüm bilim insanları ve uygulama alanındaki uzmanları oturumumuza davet ederken, tüm sektör paydaşlarını aramızda görmekten memnuniyet duyacağımızı belirtmek isteriz.


17. Kent Jeolojisi, Mühendislik Jeolojisi ve Jeoteknik

Yürütücüler Remzi Karagüzel, Nihat Sinan Işık, Ergün Tuncay

Arazi kullanım kararlarında, özellikle kentlerin planlanmasında, doğadan gelecek tehlikelerden korunmuş ve doğal kaynakları koruyan kararların alınması esastır. Ne var ki günümüz koşullarında deprem, heyelan, sel vb. doğa olayları hala afete dönüşmektedir. Doğal kaynaklarımız da işletme aşamasında israf edilmekte, iş kazalarına ve çevre facialarına dönüşmektedir.  

Mühendislik Jeolojisi, yerle ilgili teknik girişimlerin çevresiyle oluşabilecek etkileşim(ler)in düzenlenmesinde önemli role sahiptir. Ortamda geçerli sınır koşullarının tanımlanmasını, sayısallaştırılmasını ve koordinat bağımlı hale getirilmesini hedefler. Uygulamaya yönelik yöntem, işlem ve izleme seçeneklerini jeoloji biliminin mesleki esaslarını da göz önünde bulundurarak irdeler, değerlendirir ve tasarıma yardımcı olur. Yerkabuğundaki doğal süreçlerin engellenmesinin olanaksız olduğu gerçeğinden hareketle, doğal tehlikelerin riske dönüşmeden yönetilmesini doğal kaynakların ise insan yararına en uygun şekilde kazanılmasını amaçlar. Kent ve çevre sağlığı güvenliğini dikkate alır. Mekansal planlamada, projelendirme ve arazi kullanımında sınır şartlarının bütünleşik etkisini gözetir. 

74. Türkiye Jeoloji Kurultayı’nda gerçekleştirilecek olan Kent Jeolojisi, Mühendislik Jeolojisi ve Jeoteknik Oturumu’nda, güvenli kentlerin oluşturulması, mühendislik projelerinin tasarım, inşaat ve kullanım/bakım aşamalarında ortam davranışlarını belirleyen ve teknik girişim ile jeolojik ortam arasındaki etkileşimin araştırılmasında, tanımlanmasında ve olası sorunların çözümü konularındaki çalışmaların sunulması, tartışmaya açılması ve deneyimlerin paylaşılması hedeflenmiştir.


18. Kuvaterner Araştırmaları

Yürütücüler Tamer Duman, Ökmen Sümer, M. Akif Sarıkaya

Yer tarihinin son 2,6 milyon yılını kapsayan en genç jeolojik dönem olan Kuvaterner’de gelişen jeolojik olayların araştırılması, geçmiş jeolojik çağların anlaşılmasında büyük önem taşımaktadır. Kuvaterner’in en karakteristik özelliği küresel iklim değişiklikleridir. Buzul ve buzul arası çağlarla ifade edilen bu dönemlerde gelişen olaylar, günümüz ve gelecek iklim değişimlerinin anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Kuvaterner çalışmaları bu nedenle disiplinler arası bir durum arz etmektedir. Jeoloji, coğrafya ve ekoloji başta olmak üzere, meteoroloji, iklim bilimi, çevre, biyoloji, astronomi ve matematik gibi çeşitli dallardan bilim insanlarının bir arada çalıştığı bir bilim dalıdır. Bu yıl 74’üncüsü düzenlenecek Türkiye Jeoloji Kurultayı’nın ana teması olan “doğa kaynaklı afetler” konusuna uygun olarak, yer yüzü süreçleri ile yakından ilişkili afetler konularında bildirilerin de yer alacağı oturumda katılımcılar jeoloji tarihinin bu son dönemine ait çok disiplinli sunumları dinleyebilirler. İklim değişiklikleri, jeomorfoloji, akarsu, göl ve buzul jeolojisi, Kuvaterner tarihlendirme çalışmaları, kıyı-deniz jeolojisi ve mağara ile ilgili çalışmalar oturumun ana konu başlıklarını oluşturmaktadır.


19. Kültürel Jeoloji ve Jeolojik Miras

Yürütücüler Nizamettin Kazancı, Hülya İnaner, Namık Yalçın

Kültürel Jeoloji, kültürün oluşumu ve gelişimine tesir eden jeolojik olay, süreç ve hammaddelerin incelenmesini, Jeolojik Miras ise yerkürenin geçmişindeki önemli olay veya süreçlerin izleri olan fosil yatakları, istif, yer şekli, mağara, kaya grupları vb varlıkları ve bunların korunmasını ele alır. Birbirlerini bütünleyen ancak esasları farklı iki ayrı konuyu birlikte ele alan oturum, yerbilimciler ile Arkeoloji, Toprak, Doğa Koruma, Jeopark, Sanat tarihçileri, Antik maden işletmeleri ve Doğal Taş araştırmacılarına açıktır. İlaveten, Jeoçeşitliliğin önemini anlatan, doğal afet zararlarını azaltmak için jeolojik korumayı öne çıkaran inceleme sonuçları sunulabilecektir. Oturum doğa-kültür-jeolojik koruma-jeoçeşitlilik konularında geniş kapsamlı bilimsel tartışma platformu oluşturma amacındadır.


20. Magmatizma ve Magmatik Süreçler

Yürütücüler Abidin Temel, Özgür Karaoğlu

Magmatik ve volkanik sistemler, magma oluşumunu, yükselişini, yerleşimini ve püskürmesini kontrol eden bir dizi dinamik süreci içerir. Alp-Himalaya orojenik sisteminden oldukça fazla etkilenen Türkiye`nin en az yüzde 70`inin magmatik kayaçlarla kaplı olduğu düşünülürse, magmatizma çalışmalarında yeni bulguların Dünya`yı anlamamızda önemli sıçramalar sağlayacağı bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Bu oturum, Dünya`da ve Güneş Sistemi`nde jeokimya, petrololoji, radyometrik tarihleme, jeodinamik ilişkileri ve magma pompalama sistemlerinin modellenmeleriyle ilgili çalışmaları kapsamaktadır. Levha tektoniği, litosferde magma oluşumu, aktif ve aktif olmayan volkanlar ve bunların olası tehlike analizleri gibi çalışmalar magmatik bölgeler ile ilgili bilgilerimizi daha da artırmaktadır. Ayrıca, kabuk boyunca magma hareketleri konusunda hem gözlemsel (sismoloji, uzaktan algılama, jeobarometri vb.) hem de modelleme (hesaplamalı, analog vb.) - multidisipliner katkıları yapan araştırmacıları da davet etmek isteriz.


21. Mesleğe Emek Verenler

Yürütücüler Ayhan Kösebalaban, Yavuz Tanrısever

Jeoloji, gözleme dayanan dolayısıyla sadece kitaplardan öğrenilecek bir bilim değildir. Mesleği uygularken usta-çırak ilişkisi içerisinde öğrenilebilir ve geliştirilebilir. Mesleğimizin bu gerçeği dikkate alınarak bu oturumda, Türkiye jeolojisine önemli katkılarda bulunmuş emekli meslektaşlarımızın bilgi, görgü ve deneyimleri ile önemli buldukları anılarını genç kuşaklarla paylaşım olanağı sağlanacaktır. Özellikle aktif fayların belirlenmesi ve doğa kaynaklı afetler, önemli mühendislik yapılarının (köprü, baraj, termik santral gibi) zemin etütleri, madencilik, petrol aramaları, su kaynakları, çevre gibi önemli projelerde görev almış meslektaşlarımız bu çalışmalar sırasında karşılaştıkları sorunları ve nasıl aştıklarını genç yerbilimcilere aktaracaklardır. Ayrıca Türkiye’de sanayinin temelini oluşturan doğal kaynaklara ilişkin jeolojik araştırmaların nasıl başladığı ve gelişimine de yer verilecektir.


22. Metalik Maden Yatakları

Yürütücüler İlkay Kuşcu, Özcan Yiğit, Gülcan Bozkaya, Tolga Oyman

Değerli Yerbilimciler, 11-15 Nisan 2022 tarihlerinde Ankara da gerçekleştirilecek olan 74. Türkiye Jeoloji Kurultayı kapsamında düzenlenecek “Metalik Maden Yatakları” oturumuna katılımınızı ve katkılarınızı görmekten mutluluk duyacağız. Ülkemizdeki metalojenik provenslerde işletilen ve potansiyel farklı türde pek çok yatak/cevherleşme bulunmakta olup, çıkartılan madenler ülke ekonomisine önemli katkılar sağlamaktadır. Bu oturumun amacı, ülkemizin farklı tektonik kuşaklarında yer alan maden yataklarının özelliklerinin belirlenmesi, bilinmeyen yeraltı zenginliklerinin aranmasında kullanılmaya başlanan yeni teknikler/yöntemler ve bunlarla ilgili araştırma sonuçlarının sunulmasıdır. Bu bağlamda, konuyla ilgili araştırmalar yürütmekte olan ve oturuma katkıda bulunmak isteyen siz değerli meslektaşlarımızı davet etmek isteriz.


23. Metamorfizma ve Metamorfik Kuşaklar

Yürütücüler Osman Candan, Ali Polat, Erdinç Yiğitbaş

Kristalin kayaçların tanımlanması ve ’’metamorfik’’ teriminin ilk olarak kullanılmasının üzerinden iki yüz yılı aşkın bir zaman geçmiştir. Bilindiği gibi temel kayaç türleri çeşitli tektonik ortamlarda farklı derinliklere gömülerek metamorfizmaya (başkalaşıma) uğramakta ve izleyen süreçte çeşitli mekanizmalarla yüzeylemektedir. Gerçekleşen başkalaşımın türü ve derecesini belirleme yöntemleri günümüzde büyük bir hızla gelişmektedir. Metamorfik kayaçlar ve metamorfizma konusu, gelişen yeni analitik ekipman/yöntemlerle birlikte Dünya’da artan bir ilgi görmektedir. Ülkemizde ise farklı metamorfizma türlerine ait alanların yaygın olarak bulunmasına karşın maalesef ulusal araştırmacılar tarafından hak ettiği ilgiyi görmemektedir. Yetişmiş az sayıdaki araştırıcılarımızın yürüttükleri çalışmaları bu geleneksel ulusal jeoloji kurultayımızda sunmaları genç kuşakların önlerinde yeni ufukların açılmasını sağlaması açısından büyük öneme sahiptir. Bu bağlamda ‘Metamorfizma ve Metamorfik Süreçler Oturumu’, ülkemiz ve çevre bölgelerde çalışan ulusal ve uluslararası yerbilimcilerin yeni bulgularını sunmalarını ve çok disiplinli çalışma grupları oluşturulabilmelerini ana amaç edinmektedir. 


24. Neotektonik, Depremsellik ve Sismotektonik

Yürütücüler Orhan Tatar, Erhan Altunel, Erman Özsayın, Bülent Kaypak

Ülkemizin de içinde bulunduğu Doğu Akdeniz Bölgesi, yeryüzünde kabuksal deformasyonun en hızlı gerçekleştiği alanlardan birisidir. Neotektonik dönemin başlamasıyla birlikte bölgede etkin olan gerilme rejimleri, özellikle Anadolu plakasında kendine has deformasyon gösteren alanları ortaya çıkarmaktadır. Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ), Doğu Anadolu Fay Zonu (DAFZ), Ölü Deniz Fay Zonu (ÖFZ) ve Batı Anadolu’da bulunan normal faylar ülkemiz ve yakın çevresinde bulunan başlıca neotektonik yapılardır. 

Neotektonik yapıların varlığı, bu tür bölgelerde yoğun deprem oluşumlarına neden olmaktadır.  Gerek jeolojik ve jeomorfolojik bulgular gerekse tarihsel ve aletsel dönemde oluşan depremlere ilişkin sismolojik kayıtlar ülkemizde ve yakın çevredeki neotektonik yapılar üzerinde yıkıcı depremlerin meydana geldiğini göstermektedir. Büyük maddi ve can kayıplarına neden olan yıkıcı depremlerin ülkemizin değişik bölgelerindeki diri faylar üzerinde gelecekte de gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Ancak, maddi hasarları ve can kayıplarını önlemek veya minimum seviyeye indirmek bu konudaki çok disiplinli araştırmaların artması ile mümkündür.  Bunun en önemli aşaması, ülkemizde depremlere kaynaklık eden tektonik yapıların davranışlarının iyi anlaşılması, fay parametrelerinin çok iyi belirlenmesi ve farklı ölçeklerde sismotektonik özelliklerinin ortaya konulmasıdır.  Bu bağlamda, ülkemizde ve yakın çevresinde Neotektonik, Depremsellik ve Sismotektonik konularında araştırmalar yapan meslektaşlarımızı 11-15 Nisan 2022 tarihlerinde yapılacak 74. Türkiye Jeoloji Kurultayı’na katılmaya ve elde ettikleri sonuçları paylaşmaya davet ediyoruz.  


25. Ofiyolit ve Melanj

Yürütücüler Osman Parlak, Alastair Robertson

Ofiyolitler, okyanusal basenlerin evrimini anlamada önemli bir rol oynamakta olup okyanusal litosferin kıta kenarına yerleşmiş kalıntıları olarak değerlendirilmektedir. Ofiyolitler, farklı yaş konağına sahip orojenik kuşaklarda çok çeşitli iç yapı, stratigrafi ve jeokimyasal özellik sunmaktadırlar. Ofiyolitlerin okyanus ortası sırtlar, yay-önü ve yay-gerisi basenler gibi farklı tektonik ortamlarda oluştuğu kabul görmektedir. Ofiyolitlerle ilgili okyanusal litosfer oluşumu, metamorfik dilim ve melanj gelişimi, tektonik yerleşimleri ve maden yatakları oluşumu ile ilgili bir çok model bulunmaktadır.

Bu oturumun amacı (i) Tetis kuşağı ve çevresindeki ofiyolitlerde gerçekleştirilen güncel çalışmaları, (ii) manto ergimesi, ergiyik/kaya etkileşimi ve cevherleşme, (iii)  ofiyolitlerin oluşumu ve yerleşimi sırasında gelişen metamorfizma olaylarını ve (iv) melanj oluşum proseslerini tartışmaktır. Yurtiçi ve yurtdışından bir çok yerbilimciyi ofiyolit ve melanj konularını tartışmak üzere bu oturuma davet ediyoruz.  


26. Paleoiklim Araştırmaları

Yürütücüler Funda Akgün, Mine Sezgül Kayseri Özer, Nurdan Yavuz

Paleoiklim, dünya tarihinin bütününü kapsayan ölçekte, geçmiş jeolojik devirler boyunca iklim olaylarını ve bu olaylarda meydana gelen değişimleri inceleyen bilim dalıdır. Buzullar, göl ve okyanus tabanı sedimanları, lös, paleotopraklar, mağara çökelleri ve bazı jeomorfolojik yapılar paleoiklim kayıtlarının depolandığı önemli arşivlerdir. Bu arşivlerdeki paleoiklimsel bilgilerin ortaya çıkarılmasında diatomlar, foraminiferler, ostrakodlar, dinoflagellat kistleri, mercanlar gibi sucul biyolojik belirteçler ve ağaç halkaları, yaprak fosilleri, palinomorflar (spor ve polenler) gibi karasal biyolojik belirteçler yanında izotop analizleri ve element analizleri gibi kimyasal belirteçler de kullanılmaktadır. Bu çalışmalardan elde edilen bilgiler; geçmiş iklimleri anlamada, mevcut ekosistemlerin nasıl ortaya çıktığını açıklamamızda ve gelecekteki iklim değişikliği senaryolarını modelleme ve öngörmede bizlere yardımcı olmaktadır.

Önceki çalışmalardan, jeolojik süreç içinde ana çizgilerde, Devoniyen`in sıcak ve buzullardan yoksun iklim koşullarını, Karbonifer’in yüksek küresel sıcaklık değerleri ve tropikal yağmur ormanlarıyla karakteristik koşullarının takip ettiğini ve Permiyen’in diğer jeolojik zaman periyotlarının çoğuna kıyasla başlangıçta soğuk ve sonrasında Permiyen-Triyas’ın çok etkili sıcaklık değişimlerinin ve hatta Triyas’ın tipik kırmızı renkli kumtaşları ve evaporitlerin çökelimini sağlayan sıcak ve kurak iklim koşullarının izlediğini görmekteyiz. Yine Triyas’ta kutuplarda buzullaşmanın olmadığı ve Tetis Denizi ve çevresindeki karasal alanlarda tropikal ve subtropikal iklim koşullarının yaşamı desteklediği fosiller ve sedimantolojik kayıtlar ile izlenmektedir. Erken Jurasik’teki küresel sıcaklık değerlerindeki artış Pangea’da kuraklığa neden olmuştur. Kretase boyunca ise sıcak ve nemli koşulların egemenliği, Paleojen`de küresel soğuma ve kuruma eğilimine geçmiş ve Paleosen-Eosen Termal Maksimum gibi sıcak dönemler tarafından periyodik olarak kesintiye uğramasına karşın, bu eğilim, sıcaklıkların yeniden yükselmeye başladığı mevcut buzul çağının en son buzul döneminin sonuna kadar devam etmiştir.

Paleoiklim Araştırmaları oturumu, Dünya’nın jeolojik tarihi boyunca yaşamış olduğu iklimsel değişimlerinin, Türkiye ve Dünya’dan örneklerle, genişçe tartışılmasını amaçlamaktadır. Ayrıntılı ve yüksek çözünürlükle yapılmış, tüm fosil gruplarını içeren paleontolojik analizler, izotop ve element analizleri gibi çeşitli metotlar yardımıyla iklimsel değişim konusunda elde eilen bulguların paylaşılması ve bu kapsamda gerçekleştirilen stratigrafik ve sedimantolojik çalışmalardan yararlanarak küresel ölçekte paleoiklimi etkiyen jeolojik süreçlerin aydınlatılmasını konu almaktadır. 

Paleoiklim konusundaki özgün çalışmalarınız, geleceğe dair daha güvenilir öngörülerde bulunabilmek için çok kıymetlidir. Paleoiklim Araştırmaları oturumuna katılımlarınızı bekliyoruz.


27. Paleontoloji ve Stratigrafi

Yürütücüler Cemal Tunoğlu, Sacit Özer, Güldemin Darbaş

Yerküre’nin derin zamanı, içine pek çok jeolojik olayı gizler, bu uzun soluklu geçmişi doğru okuyabilmek için tabakaların doğru şekilde yaşlandırılması gerekir. En önemli ve en sık kullanılan yöntemlerden biri fosiller kullanılarak yapılır. Bu yöntem sayesinde tabakaların birbirleriyle korelasyonu da doğru bir şekilde yapılabilir. Böylece, jeolojik olaylar belli bir sırayla takip edilebilir ve organik yaşamın evrimi anlaşılabilir. Ayrıca yeni kıtaların, yeni okyanusların oluşumu, küresel iklim değişimleri, fauna ya da floradaki değişiklikler ve kitlesel yokoluşlar, okyanus suyu akıntılarındaki değişimler ve buna bağlı gerçekleşen göçler ve yine okyanus suyunun kimyasal değişimleri de fosiller ile öğrenilebilir. Bu bağlamda, 74. Türkiye Jeoloji Kurultayı “Paleontoloji ve Stratigrafi Oturumu”na biyostratigrafi, sistematik paleontoloji, taksonomik revizyon, paleoekoloji ve paleortam konularında yapılan özgün çalışmalarla katılımınızı ve Kurultaya katkı koymanızı arzu ediyoruz.


28. Petrol, Doğalgaz ve Kömür Araştırmaları

Yürütücüler Ali İhsan Karayiğit, İsmail Bahtiyar, Zühtü Batı, Selami Toprak

Petrol, Doğalgaz ve Kömür Araştırmaları oturumunda, ülkelerin gelişmesinde birincil enerji kaynakları arasında en önemli yeri tutan konvansiyonel/ankonvansiyonel petrol ve doğal gaz kaynakları ile kömürün ülkemizde ve dünyada aranması ve üretilmesi ile ilgili saha, havza ve bölgesel ölçekte yapılmış jeolojik/jeofizik çalışmaların tartışılması, yeni sahalarla ilgili bulgular ve bu bulgulardan yola çıkarak yapılan değerlendirmeler ve elde edilen sonuçların yer bilimcilerle paylaşılması ve tartışmaya açılması amaçlanmaktadır. Ayrıca, enerji alanındaki yeni teknolojik/innovatif bulgulara da tartışmalarda yer verilmesi amaçlanmaktadır.

Bu kapsamda oturumda dünyada ankonvansiyonel hidrokarbon içeren basenlerde yürütülen çalışmaların yer bilimleri camiası ile paylaşılması ve ülkemiz kara ve deniz alanlarında ankonvansiyonel doğal gaz ve petrol kaynaklarının varlığına ve tahmini rezervlerine ve arama-üretimine ve özellikle son dönemde Karadeniz’de yapılan doğalgaz keşfi sonrası artan arama ve üretim faaliyetlerine ilişkin çalışmaların tartışmaya açılması planlanmaktadır.

Aynı şekilde oturumda, son dönemde yapılan jeolojik çalışmalarla varlığı tespit edilen ve ülkemiz kömür rezervlerinin ciddi şekilde artmasını sağlayan kömür jeolojisi çalışmalarının ve bu çalışmalarda jeofizik veriler kullanılarak elde edilen yeni bulguların ve varılan sonuçların tartışılması planlanmaktadır. Ayrıca, tüm bu kaynakların aranması, üretilmesi ve birincil enerji kaynağı olarak kullanılması esnasında çevreye karşı duyarlılık konusunda tartışmaların da yapılabilmesi planlanmaktadır.


29. Sedimantoloji ve Sedimantolojik Süreçler

Yürütücüler Ulvi Can Ünlügenç, Faruk Ocakoğlu

74. Uluslararası Katılımlı Türkiye Jeoloji Kurultayı 11-15 Nisan 2022 tarihleri arasında Ankara MTA Konferans salonlarında geçerli Covid koşulları kapsamında umarız yüz yüze gerçekleştirilecektir. Yerbilimlerinde farklı disiplinlerde birçok oturumun yapılacağı bu kurultayda, “Sedimantoloji ve Sedimanter süreçler” oturumunda sizleri aramızda görmek bizleri onurlandıracaktır. 

Sedimanter havza oluşumu ile ilgili gelişen sedimantolojik süreçler, modellemeler, kaynak alan belirlemeleri ve stratigrafik verilerin yorumlanmaları ile ilgili incelemelerle ülkemizde ve dünyada yapılmış özgün çalışmalar bu oturumda sunulacak ve böylelikle bu konuların bilim camiasınca tartışılmasına ve anlaşılmasına, yorumlanmasına ortam sağlanmış olacaktır. 

Uluslararası niteliğine sahip ve 74 yıldır başarılarla kesintisiz devam eden kurultayımıza, kısa özet veya genişletilmiş tam metin ile yapacağınız özgün ve güncel çalışmalar ile katkılarınızı bekliyoruz. Yerbilimlerine gönül veren genç-dinamik araştırmacılarımızın tecrübeli bilim insanları ile tanıştırılması ve ortak çalışmalar yapmak üzere kurultaya katılmalarını özellikle diliyoruz. 

74. Uluslararası Katılımlı Türkiye Jeoloji Kurultayında görüşmek dileğiyle.


30. Sondaj Yöntemleri ve Teknolojisi

Yürütücüler Celalettin Şimşek, Mehmet Ruhi Akçıl

Sondaj tekniği, yerin derinliklerinde araştırma ve üretim yapmak amacıyla kullandığımız vazgeçilmez yöntemlerden biridir. Bu nedenle, farklı amaçlar için sondaj türleri bulunmaktadır. Her geçen gün gelişen sondaj sektöründeki yeniliklerin paylaşılması, karşılaşılan soruna yönelik geliştirilen çözümlerin meslektaşlarımızla paylaşılması açısından sondaj sektöründe gerek üretim gerekse uygulama aşamasında olan tüm meslektaşlarımızdan ve akademisyen hocalarımızdan Sondaj Teknolojisi Oturumuna katkılarınızı bekliyoruz. Sondaj Teknolojisi oturumunda tartışılacak konular; güncel sondaj teknolojileri ve uygulamaları, sondaj problemleri ve çözümleri, sondaj kuyusu tasarımı ve teçhizi, kuyu testleri, kuyu geliştirme yöntemleri, kuyularda yapılan yerinde deneyler, örnekleme yöntemleri ve değerlendirilmesi, sondaj ekipmanlarının seçimi ve verimli kullanımı, sondajda iş sağlığı ve güvenliği, sondaj sıvısının özellikleri ve faydaları, sondaj sıvısı katkıları, sondaj verilerinin kaydedilmesi, verilerin raporlanması ve değerlendirilmesidir.


31. Tıbbi Jeoloji

Yürütücüler Muzaffer Metintaş, Hayrullah Yıldız, Yüksel Örgün Tutay

İnsan, hayatla ilk temasından itibaren doğal yaşam içinde çevre (jeolojik ortam) ile temas etmeye, biyolojik ve psikolojik yapısı çevreden etkilenmeye başlar. Ortalama yaşam süresinin uzamasıyla birlikte, jeolojik ortamı oluşturan kayaç, toprak ve suyun mineralojik, kimyasal ve radyoaktif özelliklerinin sağlık üzerindeki etkisi, artan oranda dikkat çekmekte, bu ilişki yoğunluğuna koşut olarak çok sayıda araştırma sonucu yayınlanmaktadır. Kaya-toprak-su-bitki-hayvan besin zinciri içinde vücuda giren elementler ya da havadan direkt soluma yoluyla vücuda alınan mineral tozlarının neden olduğu sağlık sorunlarının en başında, kronik flor ve arsenik maruziyeti ve asbest grubu mineraller başta olmak üzere lifsi yapıdaki mineral tozlarına maruziyet gelmektedir. Doğal radyoaktivitenin en önemli bileşeni olan radon gazına bağlı gelişen solunum yolu hastalıkları ve kanser ilişkisi ise çevre ile insan sağlığı arasında oluşan etkileşimin diğer önemli örneğini oluşturmaktadır. Jeolojik ortamın ve jeolojik materyallerin sağlık üzerindeki etkisini çok disiplinli çalışmalarla ortaya koymayı hedefleyen “Tıbbi Jeoloji” oturumlarında: su kaynaklarının insan sağlığına etkisi, mineral tozlarının insan sağlığına etkisi, doğal radyoaktivite-radon ve sağlık, jeolojik ortam ve kanser, jeolojik ortam ve bağışıklık, jeolojik ortamların sağlık üzerinde olumlu etkileri gibi konuların kapsamlı olarak ele alınması hedeflenmektedir. Oturum düzenleme kurulu olarak; “Tıbbi Jeoloji” ile doğrudan ya da dolaylı ilgisi/merakı olan; jeoloji, çevre, biyoloji, kimya, tıp, diş hekimliği, eczacılık ve benzeri alanlarda konuyla ilgili çalışması olan araştırmacıları, çalışmalarını sunmak ve çok disiplinli bir ortamda çalışmalarını geliştirme imkanı kazanmak için bildirileriyle, sorularıyla, yorumlarıyla tıbbi jeoloji oturumlarında bizlerle birlikte olmaya davet ediyoruz.


32. Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri

Yürütücüler Kaan Şevki Kavak, Tolga Çan

Bilgi teknolojileri, her türlü veriyi, elektronik olarak üretmek, işlemek, saklamak, korumak ve değiştirmek veya bunlara erişmek için kullanılan depolama, ağ ve diğer fiziksel aygıtların, altyapı ve işlemlerin kullanılması ile ilgili teknolojidir. Son yıllarda uzaktan algılama ve coğrafi bilgi sistemleri bilgi teknolojisinin vazgeçilmez en önemli ögesini teşkil etmektedir. Konumsal verilerin üretilmesi, değerlendirilmesi ve analiz edilmesi toplumun her kesimini ilgilendiren, her kesimin farkında olarak veya olmadan kullandığı ve ileride de insanlığın vazgeçilmez bir parçası olacaktır. Son yıllarda hemen her alanda çok önemli uygulama olanakları sunan yapay zeka ve makine öğrenmesinin jeolojiyle buluştuğu uzaktan algılama uygulamaları da oldukça dikkati çekmekte ve özellikle görüntülerin işlenmesi aşamasında ve verilerin sorgulanmasında devreye girmektedir.

Çok yaygın olarak kullanılan başta Google Earth gibi uygulamaların yanı sıra, ülkemizde de Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü tarafından geliştirilen “MTA Yerbilimleri Portalı”, Harita Genel Müdürlüğü tarafından geliştirilen “HGM Küre ve HGM Atlas” uygulamaları ve Coğrafi Bilgi Sistemleri Genel Müdürlüğü tarafından geliştirilen “ATLAS” uygulaması, kamu kurumlarının haritalarını ve uydu görüntülerini ücretsiz olarak Türk araştırmacı ve kullanıcılarına sunmaktadır. Öte yandan sayısal verilerin üretilmesi ve paylaşılmasıyla ilgili olarak uluslararası standartlardan olan  Avrupa Birliği Mekânsal Veri Altyapısı (INSPIRE) Direktifine bağlı olarak ülkemizde Türkiye Ulusal Coğrafi Bilgi Sistemleri (TUCBS) Altyapısı Kurulmuş ve Türkiye Jeoloji Veri Standartları hazırlanmıştır. 74. Türkiye Jeoloji Kurultayı’nın ana teması olarak belirlenen “Doğa Kaynaklı Afetler” kapsamında da Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemlerinin kullanımı, afet risk yönetimine entegre edilmiş, gelişmiş  ve vazgeçilmez araçlar haline gelmiştir. 

Bu bağlamda, coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama alanında, yer bilimleri veya yer bilimlerinin de içinde bulunduğu disiplinler arası araştırmalarınızın, 74. Türkiye Jeoloji Kurultayı’nda sunulması ve tartışılması, teknik ve bilimsel gelişmelerin jeoloji camiası içinde paylaşılmasını çok önemli görmekteyiz. Söz konusu alanlarda çalışan araştırmacıları, mühendisleri, firma temsilcilerini, karar vericileri ve öğrencileri aynı platformda buluşturarak, bilimsel ve teknik anlamda daha yaygın ve yararlı bir iletişim ve iş birliği sağlanacağını umuyor, sizleri 74. Türkiye Jeoloji Kurultayı’nda birlikte olmaya davet ediyoruz.


33. Yerbilimleri Eğitimi

Yürütücüler Hükmü Orhan, Cüneyt Şen

Yerbilimleri eğitimi, başta jeoloji olmak üzere jeofizik, klimatoloji - meteoroloji, hidroloji, pedoloji, fiziki coğrafya, jeomorfoloji, oşinografi, kartografya, ekoloji gibi, Dünya’nın doğal özelliklerini araştırma, öğrenme ve öğretme çabalarının kapsar. 

Yaşamımız ve uygarlığımız, gezegenimiz Dünya’yı nasıl anladığımıza ve yönettiğimize bağlıdır. Hepimizi etkileyen Dünya süreçlerinin bir sonucu olarak binlerce insanı öldürebilecek ve milyonlarca hatta milyarlarca dolarlık maddi hasara neden olabilecek doğal afetlerin (depremler, tsunami, volkan patlaması, küresel ısınma, tatlı su kaynaklarındaki azalma vs.) en az kayıp ve zararla atlatılabilmesi için herkesin Dünya’nın işletim sistemleri, kaynakları ve sebep olduğu afetlerin farkında olması ve yerbilimleri konularında okuryazar ve sorumlu bir dünya vatandaşı olması oldukça önemlidir. 

Toplumların yaşam kaynaklarını sağladıkları Dünya hakkında genelde çok sınırlı bilgileri vardır. Bunun en büyük sebebi toplumun yerbilimleri konusunda yeterli derecede eğitilmemiş olmalarıdır. Dünya’nın, insan ve diğer canlıların yaşamındaki öneminin okul öncesi, ilk ve ortaöğretim safhalarında edinilmesi; iklim değişikliği, doğal afetler, enerji, uzay bilimi ve doğal kaynaklar gibi toplumların karşı karşıya olduğu birçok sorunun farkındalığının geliştirilmesine ve çözümüne yardımcı olacaktır.

Yükseköğrenimde neredeyse yüz yıla yakın süredir eğitim-öğretim faaliyetlerinde bulunan Yerbilimleri Bölümleri, hala yapısal ve müfredat sorunlarını tam anlamıyla çözebilmiş değillerdir. Hızla gelişen teknoloji yerbilimleri problemlerinin çözümünde kolaylıklar sağlamaktadır. Ancak günümüz yerbilimleri eğitimi bu gelişmeleri takip etmekte sıkıntı çekmektedir. Üniversitelerimizin hızla değişen koşullara müfredatlarında nasıl uyum sağlayabileceğinin tartışılması, gerekli bilgi alt yapısının sağlanması önemlidir.

Yerbilimleri eğitimi oturumunda, katılımcılardan toplumun yerbilimleri konularında okuryazar olmaları ve yerkürenin işletim süreçleri ile ilişkili karşı karşıya kalacağı birçok problemin farkındalığının geliştirilmesi, yükseköğretiminde faaliyet gösteren yerbilimleri bölümlerinin karşılaştığı eğitim sorunlarının ve çözüm yollarının tartışılması ve önerilerinin verilmesi beklenmektedir.

Okunma Sayısı:
Paylaş: